Ana içeriğe atla

Yunan'da buluşalım mı ?

Gülerken deliler gibi koştular. 
Bir yandan yağmur yağıyordu ama gözlerinden gülmekten gelen yaşlar da yağmur gibiydi ya işte. Beyaz sıva duvarlara çarpa çarpa üzerlerine kireç tozu bulaşa bulaşa koşturuyorlardı dedeye yakalanmamak için. En son mahalle muhtarını görünce Deli Yaşar'ın ahırına giriverdiler. Neyseki köylerde hala kapılar kilitlenmiyordu. Neyseki köylerde hala insanlar ahır ve ev kapılarının altına kediler istediklerinde girip çıksın diye kedi kapıları yapıyordu. 
Oracıkta buldukları saman yığının üzerine yayılıverdiler. Sonra bir kez daha bu hallerine güldüler. Tam da köy ve saman fantezisi değil miydi işte bu. E kocaman insandı ya bunlar bir de okumuş etmişlerdi sözde yine düşmüşler miydi aynı mitin içine, içine. Sürüklenmişler miydi aşkın peşine, peşine. 
Ama hala gülüyorlardı. 
Çünkü biraz önce kızın azıcık yaşlılıktan hasta dedesi sırf sarışın diye oğlanı Yunan sanıp evi yakacak diye bastonla kovalamıştı. Kız bir yandan gülerken bir yandan e dede fena mı beni Yunan'a versen de evi kurtarsak deyince kıza da geçirmişti bir tane de dededen ve peşlerine para verme karşılığı taktığı mahalleli çocuklardan kaçmak için işte buracığa sığınıvermişlerdi. 
Ne de çok gülmüşlerdi.
Dedesini de ne çok seviyordu işte, karşısındaki boncuk gözlü sarışın oğlanı sevdiği gibi tıpkı. Oğlan durdu dedi sonra: -Kaçırayım mı kız seni Yunan'a, ister misin ? 
Tekrar güldüler hallerine. Möleyen ineklerle, havada uçuşan samanlarla birbirleriyle el ele, diz dize... 
Hayat ne güzeldi be! 
İstenildiğinde basitti de. Aşk karmaşık işti gerçi ama karmaşıklığının suçu onda değil bizdeydi. Çok şey yüklemiştik omzuna aşkın. Mükemmel olmadığı herhangi bir anda her suç onundu. Çünkü o aşk mükemmel olmalıydı. Oysa insan bir kabul etse aşk dediğinin kontrolü, sonsuzluğu elimizde değildi. Belki bitecekti, belki de bitmeyecekti. Seni hep seveceğim demek büsbütün aşka yapılmış bir hakaretti. Evet, tabi sevgi hiç bitmezdi, eskirdi ama aşk bitedebilirdi, bitmeyedebilirdi. Baksana anlatırken bile işler iki dakikada karışıverirdi yaşarken nasıl karışmayıversindi. Ama ellerim saçlarında gezerdi samanları ayıklamak için, yüzüne ilişirdi, sonra gamzelerine. Kokusu burnumun direğini sızlatıverirdi. İnsanın hiç birini öperken gözleri dolar mıydı? 
Doluyordu işte. 
Uzun kirpikliler cemiyetinden şu yakışıklı oğlanla samanlıkta Paris Geceleri adlı çalışmaya imza atılırken inekler tam da Haris Alexiou söylüyor gibiydi: "Şarkılarını söyle bana, hayata ihanet eden bizim için"
Gerçi Google Amca çevirmişti şarkıyı Yunanca'dan belki de böyle söylemiyordu sözleri de ne fark ederdi. Aynı dili konuşuyorduk ya sevdiğimiz şarkı çalarken her dilden. Şarkılar kalpten kalbeydi, akılla, kuralla, sınırla pek işi olmazdı. 
Oğlan birden ayağa kalktı ve elini uzattı: 
-Küçük Hanım!
-Küçük Bey! 

Dans etmeye başladılar. Şu teknoloji iyiki vardı. Beş bin nüfuslu yolun bile yeni geldiği köye telefonla Haris Alexiou gelmişti de tam da işte onlar dans etsin diyeydi. Dans pistinin, inek pisliği, samanlar ve yıldızlardan oluştuğu Deli Yaşar'ın ahırında, dünyaya insanlık ve aşk dersi veren iki güzelin şahidi o an için yalnızca damızlık küpeli ile baba mestan idi. Bence müziği onlar da çok sevmişti ki möleme seslerinin yerini birden derin bir sakinlik alıvermişti. Aşk buydu işte. Kavuştuğunda bulduğun sakinlik, başka hiçbir yerde bulamadığın o tamlık hissi. Aradığımız hep buydu. Zor da değildi bak tam da küpelinin karşısında dans ediyordu. 

Bazen büyük büyük laflar etmeye hiç gerek yoktu, havalı yazarları, yaslı şarkıcıları, o tüm büyük adamları anmaya, onların özenerek yazdıkları kelimeleri, dizeleri gözümüzde büyütmeye gerek yoktu. Yaşamak vardı, aşk vardı, hayat vardı. 
Doya doya. 

Tam da ahırın kapısı açılıp Deli Yaşar'ın karısı içeri girip: -kız namıssız burda mı fink atıyonuz dedeniz sizi arar döne döne hoyunu diye söylenirken oğlan kıza dönüp: -e napalım Yunan'da kavuşuruz belki o zaman hadi gel dedi gülerek ve el ele akşam bu şartlar altında nasıl isteme töreninin yapılacağını bilmedikleri dedenin evine doğru yürüdüler. 

Deli Yaşar'ın karısı ise az önce söylendiği gençlere iç geçirerek baktı. 
Gözünü seveyim şu sevdanın, insanı nasıl tepesi aşağı getiriveriyor Ey güzel Allahım! deyip küpelinin yalağına biraz daha su ekledi. 









Yorumlar