Konuşmasak da olur.

-Hey!

-Hey!

-Burada olmanı beklemiyordum.

-Belki benim için bir iyilik yaparsın diye düşündüm. Biliyorum biraz garip ama bu gece ait olmadığım bir yerde olmaya ihtiyacım var. Düşünmemek için. Bunu yapabileceğim en güzel yerin İstiklal Caddesi, eşlik edebilecek en uygun kişinin ise sen olduğuna karar verdim. Vaktin varsa tabi yoksa da sorun değil ama bilmiyorum burdayım işte bir şekilde.

-Olur.

-Tamam.

-Ceketimi alayım.

-Peki.

Susarak yürüyen insanlar konuşmuyor değillerdir. Sokakta, metroda, barlarda konuşmasa dahi hareket eden, hareket etmeyen her şeyin konuşma dışında da bir iletişim şekli vardır. Eğer susarken dahi o sessiz kelimeleri duyamıyorsanız o kişiyle aranızda istemediğiniz bir bağ vardır. Kendinizle ilgili bulmanız gereken bulana kadar duyamayacağınız seslerdir ondaki. 

-Müziğin olduğu bir yere mi gidelim ?


-Bana seçenek sunmadığın sürece her yere gidebiliriz.


-Yine de alkol almayacaksın nasılsa dimi?


-Bilmem. Bugün kendim üzerinde bile o kadar düşünebilecek kadar güçlü görmüyorum kendimi. İstediğin neyse öyle olsun. 

-İyi görünmüyorsun.

-Önemi yok bugün beni mutlu etmen için burda değiliz korkma, akışa dahil olsak sorgulamadan yeterlidir belki, değilse de neyse. Olmaz mı ?

-Peki. 

Normal şartlarda geçen bir konuşmanın hissiyatını o ana dahil olduğu anda değiştiren şarkılardır. Sokakta, metroda, barlarda ne çalıyorsa oradaki ortam şarkının yaydığı enerji ile kaplanır. Sık sık denerim. Sokakta kulaklıklarla yürürken şarkıları değiştirdikçe dünyanın nasıl da şarkılara eşlik ederek değiştiğini gözlemlemek hoşuma gider. İnsan yüzleri bile şarkının akışıyla değişir. Pianoya değen ellerle asılan suratlar, klarnete üflenen nefesle gülümser, kanun telleriyle yaşlı gözler, darbuka ile gülen gözlere dönüşür. Şarkılar dünyayı, yüzleri, sokakları böylesine hızlı değiştiriveriyorken, hislerin güvenilirliğini eskisi kadar katı bir inançla savunmak beni hep korkutuyor. 

-Bir daha bunu asla yapmam dediğim her şeyi o kadar çok yaptım ki. Affetmem dediğim herkesi affettim, kaçtığım her yere geri döndüm ve tüm bunları bir daha asla yapmam diyerek kendime söz verdiğim anlar öyle çaresiz, yalnız ve acı içindeydim ki kendi kurallarımı çiğnedikçe kendime ihanet etmişim gibi hissedip kendimi hep suçlu gördüm. Ne olursa olsun hikayelerde hep acıtanlar kazanıyor gibi geldi. Çünkü onlar acıttıkları tarafın acılarını umursamadıkları için acıtıyorlardı belki de. Bu yüzden bir şekilde eksilmeden hayatlarına devam ediyorlardı. Tekrar karşılaşılan yollarda eskiden olduğum kişiye dönebilmek için onca savaş verirken ben, acıtanlar sınıfına girenler de hiçbir şey değişmemiş gibiydi hayat onlar için eksilmeden, üzülmeden, pişmanlık bile duymadan akıp gitmişti. Peki biz neden bu kadar önemsiyorduk, neden bu kadar üzülüyor, sorguluyorduk. Bizde öylece geçip gitsek ne de güzel olurdu. 

-Hava serin üşüdün mü ?

-Gibi mesela. Bugün üşümem senin için önemli ama dün değildi, yarın da olmayacak. 

-Bak, ben, şey...

-Şşşş... Bu seninle ilgili değil, seni yargılamıyorum. Sorun değil. Üzgünüm. Üşüdüm evet ceketini verebilirsin, bu beni mutlu eder. 

-Al bakalım. 

-Peki sen üşümeyecek misin ?

-Yok üşürsem söylerim söz. 

İnsanların kafasından geçen şeyler ile ağızlarından çıkan şeylerin farklı olması en güzel duyguların esas katili ama bir şekilde bu düzende yaşamayı tercih ediyoruz. Oysa herkes herkesi anlıyor. Kimi zaman kendi istediği gibi tabi ama kimi zaman da karşıdaki ne düşünüyorsa tam da öyle. Ama sözlere dökülmeyince içeridekiler varsayımlar ile yansıtmalar dünyasında yaşıyoruz. 

-Havanın soğuk olması yanında yalnızca soğuğu paylaşabileceğin biri olduğunda katlanılabilir bir şey. Ama kötü yanları da var içini hissedemediğin birinin içine sokulamazsın hava soğuk olsa bile içini de buz eder ellerinin yanında. 

-Bu beni duygusuz mu yapıyor bunu mu çıkarmalıyım yani, niye geldin öyleyse?

-Umursamadığımdan. Buna kızmaya hakkın yok en başından beri yaptığın da buydu. Durum eşitlenince oyunbozanlık etme hakkın yok. Ya da sen bilirsin nasılsa Galata'ya geldik ona sarılırım. 

...

-Hiç konuşmadık dimi ?

-İkimizinde aklı başka yerdeydi çünkü muhtemelen ikimizin de kaçtığı bir şey vardı. Şimdi de öyle. 

-Benim için değil. 

-Değişmişsindir belki, bilmiyorum. Dedim ya bugün geçmişi düşünecek kadar değil şu anımı düşünecek kadar bile gücüm yok. 

-O zaman harika bir fikrim var. 

-?

-Gel hadi.

Islak hamburger İstiklal'in insanın aklını başından alan en insan halidir. Hayat, insanlar, fok balıkları dünyanın en karmaşık şeyleri olabilirler ama yanında ayran içtiğiniz ıslak hamburger size onunla geçirdiğiniz vakit süresince bunların hiçbirini hatırlatmaz. Gün biter, yıllar geçer, insanlar gider ama ıslak hamburger yanında ayran oh mis. Çünkü yeni başlangıçlar domates sosundan geçer ve güzel bir şeyler yerken tıpkı güzel bir şarkı çalıyormuşçasına mutlu da olabilirsiniz. İstediğiniz her şey olabilirsiniz. 

-Çok iyi bu.

-Diyette olmasam bin tane yerim. 

(Gülümsemeler)

(Gülümsemeler)




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Azıcık deli, azıcık şaşkın, azıcık aşık.

18- Lolié: Karpuz Ağacı

20 - Lolié: Tılsımlı Kolye