Ana içeriğe atla

Yaşım 60, Saçlarım Pembe

Küçükken en korktuğumuz şeylerden biri ailelerimizin en kıymetlisiyken girdiğimiz ilk sosyal ortamlarda aynı ilgiyi nasıl kazanacağımız duygusuydu şüphesiz. Anaokul, ilkokul veyahut hemen kapımızın önündeki mahalle arkadaşlarımız... Hiçbiri bizi ailemiz gibi koşulsuz, şartsız sevmeyecekti.Bunu öğrendiğimizde bir çoğumuz kaçmayı ve bir süre o ortama girmemeyi denedik ama bir kısmımız nasıl olduysa o toplulukta kalıp yine aynı ilgiyi çekmeyi başardı üzerine...
Ve çocukken en basit ve ilkel duygumuz olan kıskançlığı tattık. Ama büyüdükçe içimize yerleşen bu duygunun sadece evde hissetme ihtiyacından geldiğini hep atladık.


Louise Hay düşünce gücüyle tedavi kitabında 3 yaşına kadar ailemizde hissettiğimiz her şeyin gelecekteki duygusal ihtiyaçlarımızı belirlediğinden bahseder. Mesela eğer o yaşlarda gerek psikolojik, gerekse fiziksel şiddete maruz kalmışsak büyüdüğümüzde hayatımızı şiddet içerikli şekillendirdiğimizi çünkü sadece bunun bize evde hissettirdiğini söyler.


Evde hissetmek ! Ne büyük ihtiyaç ! Büyüdükçe davranışlarımızı da ihtiyaçlarımıza göre şekillendiriyoruz. En büyük ihtiyaçlarımız listesi de sevgi ve güvenle başlıyor.

Şöyle düşünelim:

Aldatıyoruz çünkü değersiz olduğumuzu düşünüyoruz. Daha önce hiç karşılıksız sevildiğimizi hissetmedik. Ailemiz bile sevgisini vermek için ders notlarını, ev sorumluluklarını bahane etti. Hatta belki çoğunu yapmış olmamıza rağmen yaranamadık bir türlü onlara.

Aldatılıyoruz. Çünkü değersiz olduğumuzu düşünüyoruz. Daha önce hiç karşılıksız sevildiğimizi hissetmedik. Ailemiz bile sevgisini vermek için ders notlarını, ev sorumluluklarını bahane etti. Hatta belki çoğunu yapmış olmamıza rağmen yaranamadık bir türlü onlara.




Annemiz ve babamız çok anlayışsız. Çünkü onların aile yaşantılarını hep kulak ardı ederek dinledik. Bizim zamanımızda... ile başlayan cümlelerin aslında bende senin yaşındaydım ve aynı korkulara sahiptim olduğunu düşünmek istemedik. Belki sizi en çok sınırladıklarını düşündüğünüz konuda onlarda aynı şeyleri düşünüyorlardı kendi aileleri için ama tıpkı sizin gibi onlarda anne babalarının bir zamanlar tıpkı kendileri gibi çocuk olduklarını düşünmediklerinden aynı onlara benzediler tıpkı eğer onlar gibi davranırsanız sizinde onlara dönüşeceğiniz gibi.


Çocuklarımız çok yaramaz ve sorumsuz. Çünkü biz anne babamızdan güvensizliği öğrendik. Bizi her zaman sınırladılar ve toplumun koyduğu kendilerinin bile anlamlandıramadığı kurallar üzerine yetiştirmeye çalıştılar ki doğrusunun bu olduğuna inandırılmışlardı. Çünkü onların anne babaları da aynı kendileri, aynı bizim gibiydiler.



Yalan söylüyoruz. Çünkü etiket meraklısıyız hala çocukken ailemizden ayrı girdiğimiz ilk sosyal ortamdaki gibi popüler ve sevilen olma arzumuzdan, evde hissetme ihtiyacımızdan kendimize, karşımızdakilere yalan söylüyoruz. Üstelik yalan söyleme işini olumlu/olumsuz cümleler kurarak değil yalancı sorular sorarakta başarabiliyoruz. Bu ara en çok takıldığım konu giyim, kuşam, saç, baş olayı. Liberalizm ve popüler kültürün bize pompalamaya çalıştığı sürekli bir trendi yakalama zorunluluğu, her şeyin çabucak eskimesi, belirlenen kalıplar içinde giyinme,boyanma, satın alma hatta bunların sonucu yine bu kalıplar içinde düşünme...

60 yaşındaki bir bayan saçını pembeye boyadığında - aaa kadına bak yaşındanda mı utanmadın diyebilen zihniyet kültürden değil kültürsüzlükten gelir.

Ben bunun dinle alakası olduğunuda düşünmüyorum. Eğer gerçekten dinini benimsemiş ve onun üzerine ahkam kesiyorsa birileri onun her şeyini biliyor olmalı. Kitabını okumuş anlamış alimlerini dinlemiş sorgulamış ve sonra kabul etmiş olmalı. Hoşgörü bizim dinimizin en güzel yanı üstelik ! Sırf kafanda sana çizdirilen kalıba uymadı diye insanları yargılayıp üstüne birde dini, toplumu alet edemezsin. Pembe saçlı bir teyzeden öğrenebileceğin çok şey varken üstelik:

Sana kendin ol diyor. Başkalarına kalıplarla değil dış görünüşüyle değil illa yargılama zorunluluğuyla değil sadece bak! ve sonra kendine dön diyor. Kendin üzerine düşün, kendini sevmeyi öğren ve kendini affet ki başkalarını affedebilesin diyor.
Beni tanımadığın için arkamdan gülüp tanıdıktan sonra belki ilk başta yadırgadım ama çok tatlı kadınmış deme ihtimalini düşün diyor. Medya ve popüler kültürün seni giymek zorunda hissettirdiği kıyafetleri değilde aslında sevdiğin şeyleri giy ! diyor. Pembe giy mor giy sarı giy ama kendin ol diyor. Dünyadaki tek bir kar tanesi bile birbirine benzemezken seni birilerine benzemeye zorlayan şartlara diren diyor! Ve düşün! Sevgiden önce yargılamayı öğrenmiş insanların seni gerçekten öyle hissettikleri için değil öyle öğrendikleri için yargıladıklarını hiç unutma ve kendin olduğunda sana dikkatli bakanlara sadece gülümse.


Çünkü gülebilmek dünyanın en sihirli kelimesi.




Hepimiz birer çocuktuk. Dedemizde, annemizde, babamızda. öğretmenlerimizde, patronumuzda... Hepimiz güven ve sevgi istedik ağlayarak ve bu ihtiyaçlarımız nasıl karşılanmışsa o doğrultuda öğrendiğimiz üzere birer yetişkin olduk. Yeri geldi iyi, yeri geldi kötü olduk ama insanız. Zamanın değiştiremediği bir kaya parçası bile yok ve hatalarımızla, doğrularımızla vardık bundan sonrada olacağız. Sadece hepimizin varlığının bir sebebi olduğunu unutmamalı, artık -miş li -mış lı cümleler değil gelecek zamanlı cümleler kurma zamanı. Çünkü hayat geçiyor...

Yorumlar