Gökyüzü Bu

“Dünya atomlardan değil, hikayelerden oluşur.” diye bir söz varmış; dün öğrendim. İki gün önce dedem ve Mustafa Sandal’ı birbirine bağlayan Bozli’yi anınca karşıma tıpkı ona benzeyen ismi de “gökyüzü” olan bir at beyefendi çıkınca dedim haklılarmış işte “çocukluk bu gökyüzü gibi hiçbir yere gitmiyor.” Üstüne “gökyüzü” ile karşılaştığım yer büyükbabam için de önemli bir yer olunca Ankara’da; bak Mügecim tesadüf diye bir şey yok hayatta dedelerin ve dünya sana gülümsüyor azıcık senin de yüzün gülsün diye söylendim. Sonra bu kadar manyaklıkla Ortaçağ’da kesin beni cadı diye yakarlardı diye düşünüp bide üstüne keyiflendim.


İnsanlar cadıları büyü yapıyor ya da daha güçlü filan diye sevmiyor değillerdi nasılsa. İnsanlar, cadıları herkesi oldukları gibi görüyorlar hatta üstüne bir de böyle kabul ediyorlar diye sevmiyorlardı besbelli. Misal eski dönemlerde burjuva beyaz erkeklerin hamile bıraktıkları hizmetçilerinin zina suçundan yargılanmamaları için bebeklerini düşürmelerine yardım eden kadınlar cadı oldukları için değil gerçeği bildikleri için yakılıyorlardı. Günahı işleyen mağdur olanı ve ona yardım edeni toplumun ötekisi ilan edip kendini aklıyordu. Sonra kendi sınıfından o çok sevdiği eşine dönüyor toplumun ahlakının bekçisi ve saygı duyulanı oluveriyordu. Geri kalan her şey ise yalan, dolan hatta ölü oluveriyordu…


Kaç yüzyıl geçti. Değişmeyen değişmiyor. Herkes hala olmadığı biri gibi olursa sevilebileceğine inanıyor ve her şeye sahipken anlamıyor sonra niye bu mutsuzluk… Niyesini bileni de ya deli ya cadı ilan ediyor. Kimse hiç istemiyor gerçekliklerine çat kapı girilsin. Haklılar da belliki. Çünkü insanlar uydurdukları hikayelerine aşıklar; yaşadıklarına değil. Haliyle cadılar onlar için oldukça tehlikeli. Olanı olduğu gibi kabul etmeye çalışmak ermeye ya da delirmeye bir tık kalmak gibi bir şey çünkü. Zor iş.


Peki tamam da şimdi niye bu kadar konuştum yine ben peki. Sesli düşünüyorum diyelim üstüme çok gelmeyelim. Cadıların yakıldığı dönemler bitti çünkü. Artık cadılardan koşarak kaçma dönemi… Neyse gökyüzüne dönecek olursak madem dedelerim ve Bozli’den bahsettik Behçet Aysan ile analım hepsini ve hikayelerde kalan geçmişi; 


“Getirirdim getirebilsem ah, 

-avlusunda çocukların korkmadan oynadığı - 

lalelerle donanmış simli bir gökyüzü. 

Bir öpüşün bıraktığı harlı lekeyi
çatlamış bir narı, unutmadım.”


Not: Bu bir aşk şiiri değildir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

20 - Lolié: Tılsımlı Kolye

İmza: Yaşasın #YarenSeverlerDerneği

19 - Lolié: Akrep mi? Yılan mı?