Yüreğini Yitirmiş Zamanlar
Amcamı kaybettiğimizden beri vücudum kontrolünü kaybetmiş gibi hareket ediyor. Canı istediğinde ağlıyor, kızıyor yeri geliyor hareket etmek istemiyor. En son metroda ağlarken içimden ne kadar salaksın ve ne saçma bu şu an diye kendime kızarken fark ettim garip bir şey olduğunu. Uzun zaman sonra terapiye başlamaya da öyle karar vermiştim…
Terapistim ağladığım şeylerin benim için anlamı olup olmadığını sorduğunda: “Tabiki anlamlı ama ağlamaya ne gerek var!” demiştim. Ama kastettiği şeyi anlamıştım. Anlamı vardı. Her şeyin. Hepsinin. Yine de Füruğ’un ölesiye korktuğu gibi “yüreğini yitirmiş zamanlar”dayız ya. Hisler, anlamlar bunlar uzun uzadıya kanıtlarıyla tartışabileceğin ekonomik düzenin içerisinde seni kurban yapmaktan başka bir şeye dönüştürmüyor. Artık duyguları kimse önemsemiyor! Artık kimse duyguları hissetmek istemiyor!
Yüksek sesle okuyalım: “bellum omnium contra omnes” Hobbes’un dediği gibi “herkesin herkese karşı savaşı” bu. İnsanlığını yitirmeden yaşaman mümkün değil. İşin garibi ben bunun seçilebilen bir şey olduğunu düşünüyordum. Düzen kavgasında yenik düşünce gözümdeki yaşla kavga etme sebebim de bundan. Utanmadan bundan kurtulmanın yolu var mı diye de sordum. Terapistim duygular kurtulman gereken şeyler değil anlaman gereken şeylerdir dedi. Hadi bakalım dönelim en başa. Duyguların işe yaramadığını nasıl anlatacağım ben bu hanımefendiye!!! diye sinirlenip çevrimiçi seansımızı bitirdik.
Sonra bunalıp pencereden dışarı baktım. Gözüm yine evimin önündeki yalnız ağaca takıldı. Fotoğraftaki yeşil ağacın yanında kurumuş bir ağaç daha vardı. İkisinin de kökleri yan yanaydı ama birbirine değmemek için biri sağa biri sola doğru büyümüştü anlaşılan. Yeşil olan solda, kuru olan sağdaydı. Pencereden dışarı bakınca ilk işim onları kontrol etmek olurdu hep. Sonra bir gün kuru ağacı kestiler, yeşil ağacın altına beton döktüler. Yeşil ağaç ise hala sola yatık şekilde hayatta kalmaya devam etti. Tahmin edeceğiniz üzere kuru ağaç kesildikten sonra da ağladım hüngür hüngür. Çünkü kuru da olsa yalnız değildi hatta onlar iki ağaç bile değillerdi, tektiler bana göre. Ama kuru ağacı gereksiz bulup kesmişti belediye görevlileri. Gidip bunları anlatsam: “deli bu herhalde” derlerdi kesin. O yüzdendir ki terapistime bahsetmeyi tercih etmedim…
Bugün bir yakınımızı daha kaybettik. Sola yaslanan ağaca bakarken iki senedir ne kadar çok mezar başında sevdiğim insanları toprakla kavuştururken izlediğimi fark ettim. Tıpkı bu ağaç gibi ruhum hala anılara sadıktı. Düzelmek ister miyim yoksa böyle mi güzel her şey kimbilir… İnsan bazen iyileşince anıları hiç yaşanmamış sayılırsa diye korkuyor. Ama zaten bu ağacın da artık düzelmesinin imkanı yok gibi. Olduğu haliyle güzel. Kuru bir ağaca hayatında açtığı kocaman yer artık boş olsa da o hala anılarına saygıyla sola yatık bir şekilde yeşermeye devam ediyor. Dışarıdan yeşil ve yamuk bir ağaç evet ama büyük bir özlemle de büyüse hala yaşıyor. Yoldaşını yitirse de anılarını hala bedeninde taşıyor.
Bazı insanlar yüzünde iz bırakır demişti çok sevdiğim bir kadın. Bazı anılar bakışlarını bile değiştirir insanın.
O yüzdendir belki; sizleri yüreğini yitirmiş zamanların, anlamı olmayan gözyaşları ile selamlıyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder