Siyah Poşet
Bugün hastane aciline yaşlı bir teyze getirildi sedyede. Odaya alınırken gözleri açık ve hayattaydı. Göz göze geldik hatta. 10 dk sonra ölüm haberi geldi. Feryatlar, figanlar…
Biz diğer işlerimizi halletik. Ama bir yanda da yitip giden belli ki sevilen de birisi vardı. Yas vardı. Sonra düşündüm. İşte Türkiye’de yaşamak da bana hep böyle hissettiriyor. İnanılmaz bir karanlık ve cenaze evi dolu her yer… Ama sen görmezden gelip yaşamaya devam etmek zorundasın…
Ben küçük yer insanıyım oysaki. Bizim memlekette her ölüm tanıdıktır. Ama hayatlarının en acı gününe şahit olduğumuz bu hiç tanımadığımız insanların kapı önünde ellerinde biraz önce ölümüne şahit olduğumuz teyzenin koca siyah poşete konmuş eşyalarıyla çaresizce etrafa bakışlarına duygu beslememem gerekli bu şehirde. Tıpkı insanların gözünün içine bakarak kötülük yapmalarına aldırmamam hatta onlarla mücadele etmek için bin beterini onlara yapmamın daha adil olmasının normalleştirilmesi gibi. Hatta ve hatta el arttırıp düzen buysa en iyi düzenbaz da olmamın gerekmesi gibi…
Amacım herkes melek olsun değil de oysa. İnsan bu şaşar, beşer. Ama birinin kalbini elinde parçalayacak kadar acımasız olmayı ya da onun düşüşünden zevk almayı aklım almıyor. Hatta bazı insanlar kimseye çarpmadan yolunda gitmeye çalışan insanlara dadanmayı o kadar çok seviyorlar ki, bazen esas kötülüğün kendini özgürce var etmeye çalışmak olduğunu bile düşünüyorum.
Hoş kızsam da, küssem de aslında herkesi, her şeyi de anlıyorum. Galiba beni üzen anlamaktan ziyade herkesi ve her şeyi hissetmek daha çok.
Yüreğini yitirmiş zamanları yüreğimle yaşatmaya çalışıyorum. Üstelik yalnız da değilim belli ki… Yüzünde ülkenin ve sevdiklerinin açtığı yara izlerini görmediğim insan sayısı o kadar az ki… Üstelik en kötülerinde bile…
Tüm gün bunları öfkeyi, sıkışmışlığı, zamanın manasızlığını, hayatın kısalığını, yalnızlığı, ülkenin karanlığını, çürümeyi düşündüm durdum. Sonra göz göze gelme anımız, akan zaman… Zamanın elde tutulamazlığı… Hayat şu kadar kısayken dert ettiğimiz bunca boş şey…
O teyzeyle belki sokakta birbirimize çarptık, belki aynı dolmuşa bindik hatta yer kavgası yaptık. Belki beni tvde izledi ya da öylesine bir tanıdığımızın akrabasıydı da telefonda selamlaştık… Ya da onunla hiç tanışmadık… Yine de son anlarında göz gözeydik...
Eğer görebildiysen hiç tanımadığın bir insanın korku dolu gözleriyle tanıştıktan hemen sonra vedalaştın hayatla... Ama ona unuttuğu çok doğru şeyleri hatırlattın aynı zamanda. Bunları okuyamazsın ama hissedebilirsin diye umuyorum...
O yüzden yazıyorum. Çok da sevilmişsin bu dünyada, ne çok gözyaşı döküldü arkandan bil istedim. Üstüne bugün bir yabancı, başka bir yabancı için gözyaşı döktü. Seninle karşılaşmak öylesine geçip giden bir şey değildi, tüm samimiyetimle sana dua ettim ve seni hiç tanımasam da keşke o hastaneden yürüyerek çıksaydın diye diledim bil isterim. Henüz toprakla bile buluşmadın tahmin ediyorum ama gittiğin yer umarım buralardan daha güzeldir.
Huzurla uyumanı dilerim.
Bir yabancıdan bir yabancıya veda mektubudur bu, umarım hissedebilirsin.
Öylesine geçip gitmedin bu hayattan.
Bil istedim.
29.01.2024
Yorumlar
Yorum Gönder