Ana içeriğe atla

Martha'nın Yalnız Adamları




Yağmurlu bir gün.
Dışarıyı görebilecek bir açıya sahip ama aynı zamanda mekanın genel görüntüsüne de hakim bir yerdeydi Martha. Muhtemelen saatlerdir yalnız oturduğu için, yan masada arkadaşlarıyla oturan gencin çapkın bakışlarına maruz kalmasına aldırmamaya çalışırken bir yandan da pek genç olan garsonun göğüs dekoltesine ilgisine canı sıkılmıştı. Pencere kenarına yeni gelen hemcinsi akranlarının da kendiyle birlikte görüş alanındaki herkesin kıyafetlerini süzen bakışlarından olumlu bir not alamamıştı.Üstelik sevgilisiyle oldukça samimi bir havada yemek yiyen bir kadının ara ara attığı manasız küçümser bakışları vardı birde. O masanın hemen yanında da evli olduklarını düşündüğü orta yaşlarda da bir çift oturmaktaydı. Evli olduklarını düşünmesine sebep olan şey parmaklarındaki alyanslardan çok, birbirlerinden emin ama aynı zamanda bir o kadar uzak oluşlarıydı. Birbirlerini satın almış ve eskitmeye başlamışlardı. Her yeni gün dünyanın, zamanın değişimiyle birlikte kendilerinin de değiştiğini unutup ailelerinden öğrendikleri evlilik rollerini sergileyen bir halleri vardı. Üstelik o kadar kayıtsızlaşmışlardı ki birbirlerine lavaboya giden bayanın ardından genç kızlara bıyık altı gülümsemeyi ihmal etmemişti eşi.

...

Yürüdüğü yolları, çocukluğunu, şimdiki zamanı, geçmiş zamanı düşündüğünde Martha erkeklerin yalnızlığına hep şaşırmıştı. Oysa ona hep kadınların yalnızlığı öğretilmişti. Kadınlar hep geride bırakalandı, yalnızlığa terkedilendi ya da evde bekleyendi. Ama düşündüğünde kadınların dünyası hep daha kalabalıktı. Anneydiler, ablaydılar, kardeştiler, sevgiliydiler, köleydiler ama kalpleri her zaman paylaşımla doluydu. Sonra unutmak, kadınlar için sadece cümle içinde geçen bir kelimeydi. Onlar ne olursa olsun kalplerine giren şeylerin hep orda kalacağını bilirlerdi.
Ama erkekler... Onların toplum içinde aldığı görevlerin çoğunluğu kadınların dayatmasıyla üstlendikleriydi. Babalığın bile öğretilen, öğrenilen bir duygu olması gibi. Kadınların anneliği içgüdüsel olduğundan, Tanrı'nın yaratma gücünü kadınlarla paylaşmasından yaratılana olan bağlılık ve inanç kadınlarda daha derin ve acılıydı belki de. Sonra güldü kendi kendine tabiki herkes aynı değildi bu şekilde genelleme yapması haksızlık olabilirdi. Sadece duyguların iki taraf içinde bu kadar farklı anlamları olmasını anlamaya çalışıyordu. Kendisi ayrılıkları sonrası gideni unutma konusunda hiç başarılı olamamıştı mesela ama gidenlerin bir şekilde yollarına devam edebildiklerine şahit olmuştu. Erkeklerin dünyaları hep daha farklıydı kadınlardan. Kadınlarda var etme ne kadar içgüdüselse erkeklerde de var olma çabası bir o kadar içgüdüseldi belki de. Bu yüzden daha yalnızlardı sanki. Kadınlar ne kadar kalmaya, bağlanmaya meyilliyse onlar bir o kadar gitmeye ve değişmeye meyillilerdi.

Rüzgar gibi tıpkı...
Saçlarınızın arasına karıştığını düşündüğünüzde aslında sadece yanınızdan geçip gidiyorlardı.
İstediğinden, istemediğinden ya da bildiğinden değil doğası gereği...
Bunun cinsellikle ilgili olduğunu da düşünmüyordu çünkü erkeklerin zihnine seksin vazgeçilmez köleleri oldukları düşüncesini yerleştiren yine kadınlardı. Bebeklikten beri onlara saygınlık kazanmanın yolunun cinsellikten geçtiği aşılanmıştı gerek açık gerekse üstü kapalı yollarla. Aslında cinselliği kadının üzerinde ne kadar sınırlandıran kurallarımız varsa erkeklerin üzerinde de bir o kadar sınırsızlaştıran kurallarımız vardı. Tanrıcılık olayını fazla ciddiye alan kadınların merhamet etmek için erkekleri kullaştırma çabalarındandı belki de bu dengesizlik hali kimbilir...

Ve cinselliğin kendi için özgür ama karşı taraf için sınırlı olması gerektiğini öğrenen erkekten bunu paylaştığı kişiye saygı duymasını beklemek pek anlamsızdı. Üstelik bir erkeğin eşi olmak bile bu saygıyı hak etmeyi sağlamıyordu çoğu zaman. Çünkü ikili ilişkilerde en son noktanın cinsellik olduğu ve bunun da sadece erkeğin zaferi olduğu öğretilmiş bir sürü adam vardı ve yalnızlardı ve böyle düşünmeye devam ederek her seferinde daha da yalnızlaşıyorlardı. Onların elinden bütün ve tam olma hakları çalınmıştı adeta. Gezgin olmaları öğretilmişti ve de yalnız. Oysa cinsellik ne kadının değersizliği ve eskimesini ne de erkeğin zaferi ve gücünü yansıtan bir olgu olmalıydı. Bu sadece var olmakla ilgiliydi, hatta daha çok bütün olmakla.

Yan masadaki çapkın genç, göğüs dekoltesiyle pek ilgili garson, evliliği parmağındaki yüzükten ibaret olan beyefendi... O kadar eksik cevaplarla hareket ediyorlardı ki
...
Sonra kıyafetlerini beğenmeyen hemcinsleri, Martha'nın yalnızlığını zaferi sayan sevgilisiyle oturan kadın... Cevaplarını aramadıkları o kadar çok sorulara sahiptiler ki...

Kimseye kızamadı Martha. Erkeklerin yalnızlığı mı, kadınların kalabalığı mı? Hangisi işleri karmaşıklaştırıyor kestiremedi. Çayından bir yudum daha aldı ve beklediği misafirini bunca düğümü çözmeyi deneyeceği adam olabilir mi merakıyla karşıladı.

Merhaba. 

Yorumlar