Ana içeriğe atla

Corelli ile Fertility : Gel bana çukulata sevgilim.






Koca ağaçlar, uzun yollar gördüğümde ne kadar küçük olduğumu düşündüm.
Ama esas dini mabetlerin devasa boyutlarının kendimi küçük görmem için
olduğunu başkasından öğrendim.
Tek soru kaldı geriye, peki ya gökdelen gördüğümüzde ?

Neyse...

Tam öğrendim derken yazmak istiyorum ve gururlanıyorum da hafiften.
Sonra başı ve sonu neresiydi kaybediyorum.
"Yeterli olmak" için gereken bu değil, biliyorum.
Oyun oynamayı seviyorum. Şekerleri, gülleri ve çikolatayı sevdiğim gibi tıpkı.
Ama sevgiyi ne ölçer bilmiyorum.
Aslına bakacak olursak onu ölçmekte istemiyorum.
Tek istediğim; kahramanlar yaratıp yok etmek değil,
kahramanlar yaratıp onları gerçek kılmak.

Hiçbir şey aklımızdaki kadar kusursuz olmayacak biliyorum.
Ama tanrılarla şarabını paylaşan biri için tanrıcılık oynamak zor olmasa gerek.
Ve ben...
Kahretsin ki, kanmak konusunda tam bir ustayım sevgili bayım.


Usta olduğum bir diğer konu da kalp kırmak "olabilir" lakin bunu bilerek yapmam ki sanırım yaptığım zamanda alanımda baya iyiyim. Ama ne yaparsan yap iyi yapmalısın demiş çoook büyük! bir filozof. (adını umursamıyorum)

Şöyle ki üzerlerinde eski bir lanet olan pek sevgili cadılar güçlü içgüdülere sahiptirler. Bunları okumayı, anlamayı, kullanmayı öğrenmeleri o kadar vakit alır ki küçüklükten beri içlerinde olan bu lanetle ne yapacaklarını pek bilemezler. Çoğu zaman esas cevabın karşılarında durduğunu sanırlar oysa onlardan başka kimsenin bunu bilmesine imkan yoktur.
Bir cadıyı bu lanetten özgür kılan iki şey vardır:
Birisi ölüm.
Diğeri ise "çikolata seven bir ruh".      


Hayır garip olan sizsiniz. Sihir, lanet ve cadıları çok hafife aldığınız için söylediklerim size komik geliyor.
Çünkü insanlar çocukların çikolatayı sevdiğini ve çikolatanın da savaşları bitirebileceğini anlayamayacak kadar aptal!
Çünkü insanlar ne söylediğini bilmiyor ve acıları ellerinden gittiğinde geriye ellerinde bir şey kalmayacağı korkusuyla her yeni günlerini başka bir acı daha aramakla geçiriyorlar.
Çünkü insanlar ölmeyecek gibi yaşayıp yarın ölecekmiş gibi yas tutuyorlar.
Çünkü insanlar, insanlar.


Neyse...

Çikolata seven her ruhun bir cadısı vardır muhakkak ama her cadının çikolata seven bir ruh bulması pek zor.
Üstelik çikolata seven ruhlar o kadar narinler ki, onlara memnun etmek dünyanın en zor işlerinden biri.
Onlar en yukarıda olmak isterler, para isterler, şöhret isterler (tanrım ne itici bir kelime böyle), kadın isterler, erkek isterler, ev isterler, araba isterler, aşk isterler hatta bir tanrı olmayı bile ister bir çoğu.
Hey...
Kulağa pek iç açıcı gibi gelmediğini biliyorum. İlk başlarda bir cadıya da öyle gelmez.
Çünkü lanetli bir ruha sahip cadının bile, yaşadığı yer insan bedenidir sonuç olarak.
O da insanlar gibi kaprisler yapmayı, söylenmeyi, kalp kırmayı, aşık olmayı, aşık olunmayı ister nihayetinde.
Ama bütün bunlar öğrenmesi için ilerlediği bir yoldur aslında. İlerledikçe öğrenir ve çikolata seven ruhuyla, kendi lanetli ruhunun aslında "bir(lik)"ten değil, iki(lik)ten bir arada olduğunu anlaması pek uzun sürmez. Bir olabilmek için iki olabilmeyi öğrenmek gereklidir çünkü.
Yani ilk önce kendini öğrenmesi ve sevmesi gerektiğidir dediğim.
Çünkü "bir zamanlar" cadıların şapkaları yoktu ve onlar cadı olmayı öğrendikten sonra çikolata seven ruhlarını bağışlamayı öğrendiler.
Çünkü deneyler yapan bilim adamlarının bile sevilmeye ihtiyaçları var ki farelerin gönüllü olup olmadığını hangimiz bilebilir ?

Ne diyordum; çikolata seven ruhların bir sürü istekleri vardır ve bir cadının nasıl olurda bunca aptal şeyin kendisine tercih edildiğini anlaması imkansızdır.
Aslında bunun için en temele inmek gereklidir. "Süt ve kakao." Yani bembeyaz ve dünyanın en masum iksiri olan sütle, kakao bir araya geldiğinde kakaonun süte yaptığının tam bir haksızlık olarak düşünebilirsiniz. Beyaz ve masum olan sütken, kakaonun onu siyahlara boyamasının adil olmadığını düşünürsünüz.
Evet bence de değildi! Ama çikolatanın süt ve kakaonun daha üstünde bir şey olduğunu öğrenene kadar...
Çikolata, masumiyet ve günahlardan oluşuyor bile diyebiliriz.
Peki ya sonuç: İşte bu enfes ve bütün günah-sevap teorilerini yıkan en yegane şey hatta.
Günahlar olmadan masumiyeti, masumiyet olmadan günahları bilmemiz imkansız.
Doğar doğmaz günahkar olduğumuza inanan dinleri kınarken,
günahları kabul etmeyen yosunlara dönüşmemiz çok sıkıcı.
Günahların içimizde olduğunu kabul etmediğimiz sürece, onları işlediğimizi bilmemizde imkansız.
Bahsettiğim hadi günah işleyelim değil tabiki, bahsettiğim hadi günahlarımızı sevelim ki çikolata yediğimizde
ağzımıza kakao tadı değil bir(lik) tadı gelsin.

"Çünkü sapkın eski niyetler bile kutsal kitaptan çalınırken, ben en çok şeytanı oynarken aziz gibi görünürüm."


Bu arada çikolata sadece süt ve kakaodan oluşur taklidi yapmayacağım. Bunun için birkaç malzeme daha gerekli tabi.
Ve bu bütünlük sağlandığında ortaya çıkan şey gerçek anlamda, sevgidir.
Çikolata seven bir ruh aslında sevgiyi en iyi bilen ama insanların buna yeterince önem vermediğini düşünen bir çocuk ruhuna sahiptir. Bu ruhların bir çok şey istediğini söylemiştim ya hatta ölümsüzlük bile ekleyebiliriz bunlara işte bunun en temel sebebi sevgidir. Birisine sevginizi söylediğinizde buna verebileceği en büyük tepki en fazla boynunuza atılmak olur. Oysa siz ona sevginizi sunmuşsunuzdur ve karşıdan beklentiniz şaşkınlıktır.
Çünkü bir insanın bir insana verebileceği en değerli şey yalnızlıkken, yalnızlığı oluşturmak için kurulması gereken duvarların sevgiden olduğunun bilinmesi gereklidir. Ve sağlam duvarlara sahip bir yalnızlık, bedeniniz kaybolduğunda dahi ruhunuzdan ayrılmayacak bir sihirdir. İşte bunu çikolata seven ruhlar bilir ve bilmeyen birini gördüklerinde onlara bunu öğretmenin başka bir yolunu bulmaya çalışırlar.
Büyüdükçe koca koca saraylar yaparlar, kitaplar yazarlar, şarkılar söylerler ve öyle bir maskeye bürünürler ki kendinizi kurda aşık olmuş kuzu sanarken aynaya baktığınızda dişlerinizden damlayan kanları görmezsiniz.

Ve cadılar... Onlarda aynı hataya düşebilirler sonuçta insan suretinde insan hissetmek ve öyle davranmak günahsa bile kimi zaman uygulanması gereken kurallardır yolu bulmak için onlara göre.

Ama en kötüsü çikolata seven ruhun sizi diğerleriyle karıştırmasına sebep olmanızdır.
Bunun için onu suçlayamazsınız ve bunu öğrenmenizde biraz zaman alır tıpkı diğer her şey gibi.
Oysa siz içinizdeki lanetle boğuşmaktasınızdır bir yandan. İlk zamanlar herkesin birbirini anladığını
sadece anlamıyormuş taklidi yaptığını sanırsınız. Ama "en ortada olanı" onlara söylediğinizdeki
şaşkınlık ifadeleri bunu bilmediklerini değil de zamanla hisleri okumayı unutup öğrendiklerini söylemeyi tercih ettiklerini düşündürür size. Mesela, ilk tanıştığımız birinden hoşlanıp hoşlanmadığımızı biliriz ama bunu ona söylemeyiz.
Hatta hoşlanmasak bile bazen bunun sebebini anlamaya çalışmak yerine bir tür yarışma yoluna gideriz ve eğer kazanırsak ben demiştim diyerek tahtımıza yerleşiriz.

Peki neden kimse birbirine sormaz birbirlerinden neden hoşlanmadıklarını ?

İşte cadıların laneti tam da böyle bir şeydir, onlar rol yapmayı öğrenmiş taklidi yapmaya çalışırlar.
Ama cezaevinden çıktım diyen hissiz gözlere sahip birine gülerek birini mi öldürdünüz diyebilecek kadar da beceriksizlerdir hala.
İşin en garip tarafı ise bu soruyu yönelttikleri adam yarım ağzıyla gülerek evet diyebiliyorken, aramızda bir bağ olması size de garip gelmiyor mu sorusuna cevap bulmanız imkansızdır. Cinayet işlediniz mi sorusuna yarım ağız gülerek cevap verebilen bir adam dünyanın belki en katil ama en dürüst adamıdır. Çünkü
bu günah benim diyebilmek onu düşündüğünü ve kabul ettiğini gösterir ve sevgili okurlar kabullenilen ve üzerine düşünülen şeyler, düşünülmeden yapılan iyilikten bile daha kıymetlidir kimi zaman. Çünkü herkes bilerek değil, öğrenmek için doğuyor ve siz bilmeyen birini size birileri bir şeyler öğrettiği için suçlayamazsınız.
Tabiki daha korkunç kötülükler ve nefretler var krallığımızda ama ben bunların altında bile böyle bir saflığın yattığına inanmayı seçiyorum.

Çünkü kral çıplak diyen benim ama kral ve köylüler dahil kimseyi bunun için suçlamıyorum.


Cadılardan ve çikolata seven ruhlardan bahsetmişken bu hikayeye bir son yazmak istemiyorum ama eksiklikleri tamamlamam gerekli sanırım.

Cadılar sahip olmayı seven, beklentileri olan, samimiyetsiz, yargılayan zürafalar değildir sevgili bayım.
Onların kalıpları yoktur.
Biraz sabırsız, meraklı, sevgi delisi, koku bağımlısı, yağmur arsızı hatta iktidar meraklısı gibi görünebilirler.
Onlar insan suretindeler ve büyümekteler.
Tıpkı siz gibi, tıpkı herkes gibi.
Hiçbirimiz özel değiliz ama aslında hepimiz tekiz.
Evren ne tarafa büyür bilemem ama hiçbir şey çikolata seven bir ruhun bir cadıyla arasındaki bağa engel değil.
Ve cadılar sabırsız gibi görünürken dünyada en çok sabır gösterebilecek delilerdir.
Çünkü içlerindeki laneti yalnızca çikolata seven bir ruha sahipken anlamlandırabiliyorlar.
Sahipkenden kasıt iki tarafında kaçamıyor olması aslında.
Cadılar ortada duranı bilirler ve çikolata seven ruhlarda onların bunu bildiğini bilirler.
Bu bağ onları ayrılmaz kılar hatta yenilmez bile kılar kimi zaman.
Ama illaki adı olması gerekmez. Bir şey sadece bir şeydir onların ülkesinde.
Kalıplar, isimler, sıfatlar eşyalara göre olabilir ama duygulara göre asla !
Ve adı olmayan bir şey dünyada en korkulacak şey iken en çok düşünülmesi gereken şeydir de doğası gereği ki üzerine düşünülen şeyler düşünülmeden yapılan iyilikten bile daha kıymetlidir.


Teslim olmak pek cadılara göre olmasa bile sırf dünya iyilik temelli çikolata sever bir ruhun kıymetini anlasın diye bu gece,
Corelli'nin ricası ve Fertility'nin kehanetiyle bütün sırlarımızı açıklama kararı aldık.
Çünkü cadılar ortada duranı bilirler ama amaçları çikolata sever ruhlarını "durdurmak" değil aksine daha konforlu bir şekilde ilerletmektir anlatılmaya çalışıldığı üzere.
Çünkü onların kocaman kütüphaneleri ama halen boş rafları var.
Tıpkı kocaman yatakları ama boş yastıkları olduğu gibi.
Tıpkı çikolata sever bir ruhun artık ne yapması gerektiğini bildiği ve bir cadının her şeyi yalnız yaşamasını sorun etmeyip ihtiyacı olduğu her zaman ona koşacak zamanı olması gibi.



Ha... bu arada, Tanrım! iyi börekler yapabildiğimi nasıl bilebilirsin ki ?








Yorumlar