Ana içeriğe atla

Sanal Kimlikler Anonim Şirketi


Büyümüş sayılmak için ne yapmalı sorusunu kendisine hiç sormamıştı. Çocukken bile “büyükler” her zaman sıkıcı gelmişti ona. Gerçi Martha’yı tanıyan biri şu cümleyi okusa her zaman yaşıtlarından çok büyüklerle vakit geçirdiği için muhtemelen neden böyle bir şey söylediğine anlam veremezdi. Hakları vardı. Martha hayatı boyunca yaşıtlarından çok büyüklerle vakit geçirmişti. Bunlar yanında huzur evleri, yardım dernekleri en çok ziyaret ettiği yerlerdi. Çünkü yaşadığı dünyada bir gariplik vardı ve bu garipliğe ait olmamak için mevcut durumdaki herkesten farklı bir şeyler araması gerektiğini biliyordu. Büyüklerle vakit geçiriyordu ve onların yaşına geldiğinde aynı şeyleri hissetmemek istiyordu. Evet, onları yargılıyordu ama o zamanlar henüz “seçenek dayatması”nı yaşamamıştı. 
Seçenek dayatması iki yol demekti. 
Farklı olmak istiyorsan yalnızsın, azınlıksın ve sevildiğinden asla emin olamayacaksın. 
Aynı olmak istiyorsan kalabalıksın, kalabalıksın, kalabalıksın ve sevildiğinden emin olmak için kurallara uymalısın. 
Anlamıştı Martha. 
Çünkü en önce kendinden biliyordu. Sevilmek ve yalnız hissetmemek en büyük ihtiyaçtı. Bunun için savaşmayı seçmeyenleri suçlayamazdı. Çünkü hava karardığında insanın üzerine çöken kabusları en iyi kendisi bilirdi. Dünyanın, evrenin, varlığın  bunca sorgulaması içerisinde kendisini durdurup “yaşıyorsun” diyebilecek tek şey sevgiydi. Çünkü Tanrı insanı dünyaya sevgiyi öğrenmesi için göndermişti. Çünkü sevmeyi bilmeyen bir ruhun cenneti anlaması pek zordu. Evet, Tanrı bizim için bir cennet yaratmıştı ama bunu bize sunduğunda anlamamızı istiyordu. Çünkü biz hala cennette altın ırmaklar ile huri ve nurilerin olduğunu tartışan bir millettik ve bir Allah’ın kulu da çıkıp cennette karşılıksız sevgi olduğundan bahsetmezdi.

Onlara kızmıyordu Martha sadece merak ediyordu. Her şeyin satın alındığı bir dünyada insanın en özel ama en bedava olan sevgiyi bile metalaştırma hevesini anlayamıyordu. Sanal kimlikler oluşturup onlara aksesuar olarak kullandığımız bir sürü maskeler üretmiştik. Üstelik bunu tüm insanlık hep birlikte kabul etmiştik. Dünyanın en çok üretim yapan fabrikası buydu. 

Sanal Kimlikler Anonim Şirketi.

Üstelik bu şirketin her çalışanı gönüllüydü. Sadece sevilmek istiyorlardı ve hem çalışıp hem de üstüne ruhlarını ve onları insan kılan tüm duygularını veriyorlardı.
Ve bu o kadar korkunç bir hal almaya başlamıştı ki  ne zaman birini sevecek olsa biri önce hesap defterlerini kontrol ediyordu. Sevmek için hesaplar yapılır olmuştu. Banka cüzdanları, arabalar, kariyer, eş dost ne der, giyilen ayakkabı markası, bakalım kimmiş amcası, pek hoş olur bununla hava atması…

Birisi bahsedilen kalabalık grubun değerleriyle iyi bir işe, iyi bir kariyere sahipse istediği her şeyi elde etme hakkını kendinde buluyordu mesela. En korkunç olanı ise pahalı bir etiketi olduğunu düşünen adamların yalanlarının aslında yalan sayılmadığını düşünmeleriydi. Çünkü etiketin pahalıysa yalanların ahlak kurallarından daha değerliydi bu nedenle onlara yalan demek büyük hadsizlikti.
Martha üzülmüştü. 
Kandırılmaya çalışıldığına ya da pahalı etiketi olduğu için ona boyun eğmesi gerektiğini düşünen bir adamla karşılaştığına değil ama. Üzülmüştü çünkü ona sevginin böyle bir şey olmadığını anlatamamıştı.

Sevgi güven demektir demeye çalışırken karşısındaki adam onun kendisini küçük görmeye çalıştığını sanıyordu. Sevgi emek diyordu Martha ve adam kariyerinden söze giriyordu. Sevgi paylaşmak diyordu ki adam bu sırada ona sunabileceği imkanlardan bahsediyordu. Sevgi anlamaya çalışmak derken adam yalanlarının aslında yalan olmadığını kabul etmesi gerektiğini savunuyordu. Sevgi sarılıp uyumak diyordu ve adam öpücüklerinin onun için ne kadar büyük bir lütuf olduğundan bahsediyordu. Sevgi bağışlamaktır diyordu ama adam yalanını ortaya çıkardığı için bencil olmakla suçluyordu Martha’yı. Hak vermişti Martha ona aslında. Kendi inandığı şeyler uğruna kandırılmayı isteyen birisini kandırmayı reddetmişti. Ona gerçekleri söylediğinde kendisini daha mutlu ve daha özgür hissedeceğini düşünmüştü. Oysa bu dünyada maskelerinden, sanal kimliklerinden ve kalabalık yalnızlıklarından vazgeçmek istemeyen o kadar çok insan vardı ki bu insanlara olduğun gibi kendini sunmanın bencillik olabileceğini hiç akıl etmemişti.
Sevgi samimiyettir dedi Martha ama adam onu kendini beğenmişlikle suçladı bu kez.
Yine haklıydı. Kelimelerin herkes için farklı anlamlar taşıdığını o savunmuştu daha önce ona ve kendini beğenmişlikle suçlandığında şaşırmamalıydı aslında. Bir insan samimi olduğunda tüm roller ve maskeler işlevsizleşiyordu ve bu adamın dünyası için büyük bir başarısızlıktı. 
İnsan hata yaptığını kabul etmemeliydi mesela, 
popom büyük olabilir ama kendime göre dünya güzeliyim dememeliydi, 
dünya starlarına bayılıyorum ama saç fırçamla en büyük konserleri verdiğime inanıyorum da dememeliydi, 
bir gruba dahil olmayıp ortada duranı tartışmak yerine, bir grup üyesi olup esas sorun dışında sadece o grubun bütün sevap ve günahlarını tartışmak istemiyorum da dememeliydi, 
ben böyleyim ve böyle düşünüyorum başkaları da sevse güzel olur ama başkaları sevecek diye inanmadığım şeyleri savunamam da dememeliydi ve evet bunların hepsi ciddi bir kendini beğenmişlikti.

Kızmıyordu Martha, suçlamıyordu da, üzülüyordu sadece.

Ve anlamıyordu çünkü her şey o kadar ortadaydı ki:

“It just a slow day,
Moving into the a slow night.
It doesnt matter what you do.
It doesnt matter what you do.”



Yorumlar