Ana içeriğe atla

Unutunca






Gözlerini açtığında tanıdık yüzler görmenin kıymeti ne büyük.
Peki tanıdık yüzler görüp onları tanıyamamak ?


Yaşlanınca çoğu şeyin akılda kalmaması durumu küçükken pek garip gelirdi.
Ben hatırlayabiliyordum oysa onlarda hatırlamalı muhakkak derdim.
Çocuktum, hala öyleyim.
Ama unutuyorum.
Geçmişteki isimleri, yerleri hatta anıları...
Anılar nasıl unutulur diyerek her şeyi hatırlardım bir zaman.
Sonra her şeyi hatırlamanın yükü ağır geldiğinden durdurdum kendimi.
Çünkü hatırlamak sorgulamak ve değiştirmek istemek demekti o zaman.
Unuttum yavaş yavaş.
İnsan hiç isteyince unutabilir mi bir şeyi ?
Unutur.
Ama bedenimiz öyle bir mekanizmaya sahip ki unutmamam gerekenleri de hatırlayamaz oldum bir süre sonra.
Sonra korktum ve her şeyi eski haline döndürmek için çabaladım.
Yalnız, bir yol olmalıydı hatırlayıp aynı zamanda sorgulamamanın ve değiştirmek istememenin
önünü açacak.
Yıldızların bilindiği ve sevildiği bir ülkede bunu da öğrendim.
Döndüm ve unutmamanın da güzellikleriyle yaşamaya çalıştım.
Üstelik hayat sizin bu zaafınızı kullanan o kadar çok insan çıkıyordu ki karşınıza,
şaşırır kalırdınız anlatsam.


Gözlerini açtığında tanıdık yüzler görmenin kıymeti ne büyük.
Peki tanıdık yüzler görüp onları tanıyamamak ?

Alzheimer'ı yazmak ilk başlarda en çok zorlandığım şeydi. 
Hastalığın saçmalığından ziyade isminin neden bu kadar zor olduğuyla ilgileniyordum. 
Yakın geçmişi alıyordu ilk önce, sadece bu kadarla kalır sanıyorduk aslında biz.
Ama onun adı alzheimerdı.
Yani z ile h'nin ya da e ile i' nin yeri karışıyordu işte kimi zaman.
Ama bundan daha büyük sorunlara da yol açacağını bilmiyorduk biz henüz.
Bir süre sonra bütün geçmişi aldı. 
Geçmişi bu kadar suçlarken bile hiç olmadığını varsaymak korkunçtu.

Geçmiş olmasa da olurdu ama hatırlamasak olmazdı.

Yemek yemek, su içmek, tuvalete gitmek hepsi unutulan ve önemi olmayan şeyler oldu. 
Fakat sonra farkettik ki alzheimer her şeyi silecek güce sahipti ama onun da erişemediği bir yer vardı. 

Sabah uyandığınızda nerede olduğunuzu bilmediğinizi hayal edin.
Karşılaştığınız yüzlerin kim olduğunu hatırlamadığınızı ve birisinin
size yaklaşarak tam olarak duyamadığınız sözler söylediğini...

İnsan bununla nasıl yaşardı ?
Yaklaşan yüzün, adın hiçbir önemi yoktu. 
Ama dudaklarındaki ve gözlerindeki gülümseme onu sevmiş olduğunuzu hatırlatıyordu işte.  
Hem de o çok zor yazılan ismi gibi kötü hastalık alzheimer da bile...

Aşık olduğunuzu unutmazsınız mesela, sevdiğiniz insanlar olduğunu, güldüğünüzü, ağladığınızı...
Hatırlamadığınız onların kim olduğu ya da nerede olduğu sadece. 
Sevdiğiniz adam karşınızdadır belki ama onun bedeni size yabancıdır yine de. 
Gözlerine bakıp tanıdık bir sıcaklık hissettiğinizde ona dair hatırladığınız tek şey sevgidir.
Ne zaman başladığını hatırlamadığınız hatta artık bunu önemsemediğiniz belki de. 

En garip olanı da şu olsa gerek:
Siz koca saydığınız geçmişi hatırlarken hala sevginizi söylemekten, neyin sevgi olduğunu düşünmekten, sevginin esasında ne olduğunu bilmemekten korkarsınız da, koca geçmişinden elinde sadece sevginin kaldığını bildiğiniz birisi hemen oracıkta dizlerinize yatmak için sizden izin isteyiverir.
Üstelik bacaklarınızın acıyıp acımadığını sorar belki de yüz kez.
Ve esasında yüz kez "acımadı" demek değil de, kendi korkaklığınız yorar sizi. 

Sahi gerçekten bilmiyor muyuz biz sevmeyi ?








Alzheimer: Sevginin vücuttaki merkezinin beyin değil kalp olduğunu anlaşılması için insanoğluna bahşedilen lanet. Ayr. bkz. http://tr.wikipedia.org/wiki/Alzheimer_hastal%C4%B1%C4%9F%C4%B1 





Yorumlar