Ana içeriğe atla

Bazen Dans Etmemeli İnsan

Genç adam sahip olmak istediği her şeye sahipti ve biliyordu ki bundan sonrası içinde istemesi yeterliydi bir şeyi başarmak yada elde etmek için.
Evet o zeki biriydi.
Ama belli ki kokusundan hoşlanan bir kadınla tanışmamıştı hiç.
İstemişti ve almıştı hep.
Bir kadını etkileyebilecek bütün hatlara sahipti ve en önemlisi bunu etkili bir biçimde kullanmayı çok iyi biliyordu.
Karşısındaki insanın gözlerinin içine bakarak kendininkileri korumayı beceren ruh burjuvası insanlardandı.
Tek vuruş hakkıyla, dikkat dağıtmaya yeten güzel yüzünün de yardımıyla sadece karşısındakilerin sahnelerini aydınlatıyordu ve siz onunla karşılıklı dans ettiğinizi düşünürken o aslında sizi izliyordu.

Yeri yurdu sadece yeryüzü olan göçebe bir çingene yeni geldiği bu kasabada kendince sınıflandırdığı erkeklerin en tehlikeli türüyle karşılaştığına içinden geçirdiği bu sözlerle karar vermişti. Ama eğlendirmekti onun karnını doyuran ve tehlikeli olarak sınıflandırsa da etiketleyebildiği için kozların şimdilik elinde olduğunu düşünüyordu ve gülümsüyordu çadırlarına teşrif eden kalabalık grubun içinden kendisini izleyen genç adama.

...


Doğduğundan beri yollardaydı. Hayatında 3 soluğu vardı: Tanrı, müzik ve dans. Onlarsız hiç yaşamamıştı. Gerisi hep gitmişti, değişmişti ve hiç birini hatırlanacak kadar değerli bulmamıştı ,unutmuştu. Çadırda doğmuştu. 6 yaşındayken babası annesini öldürmüş sonra da gitmişti. Korktuğundan ve birine söylerse annesini ondan alacaklarını düşündüğü için uzun bir süre bir cesetle yaşamıştı aynı odada. Çürümeye başladığında annesinin bir daha geri gelmeyeceğini anladığı için bu oyuna bir son verebilmişti ancak. Babası cinayeti onun yüzünden işlediğini eğer o doğmasaydı bütün bunların yaşanmayacağını söylediği gün meydanda babasını vurdu. Onun çokta akli ehliyetinin olmadığını düşünen çadır sakinleri yaşadıklarından sonra ona acıdıkları için zaten adaletin para olduğu kasabadan cesetleri yokederek ve küçük kızıda alarak sessizce ayrıldılar nede olsa ilerisi için iyi bir çengi olabilirdi üstelik ailesi de kalmamıştı. Ve ne zaman bu olay konu olsa hepsi ' haklısın ' derdi mutlu olması için.
Mutluluğun yalanlar üzerine kurulu olduğuna öyle zamanlarda karar vermişti.
Pollyanna maskesini de bu nedenle kullanılabilir en baba küfür olarak seçmişti.
Martha'nın hikayesi bu kadardı işte.
Başlamış ve bitmişti çoktan.
Sonrası bu hikayenin başa sarılmış tekrarlarıydı sadece.

...

Uzun boylu ve çok güzel olmasa da çekici sayılabilecek kadardı.
Küçük dudakları ve küçük göğüsleri olmasına karşın vücut hatları dişiliğini yansıtabiliyordu. Üzerinde uzun bir etek üzerine dolanmış yemeni ve göbeğini açıkta bırakan çingenelere özgü siyah bir bluz vardı. Saçları da siyahtı hatta fazla siyahtı. Kınalıydı muhtemelen ama vücuduna dökülen uçları teninin beyazlığını ortaya çıkarıyordu. Gözleri küçük ve biraz çekikti. Genç yaşına rağmen gözlerinin etrafında oldukça fazla çizgi ve renk değişimi vardı. Ama bunlarla daha fazla ilgilenememe sebebi gülümseyerek bakan bu güzel yüzün üzerine işli iki kahverengi odanın içine düşme korkusuydu. Bakışlarını başka yöne çeviriken bunu istemeyerek yapmıştı aslında, pişmanda olmuştu sonradan. Eğlenmeye geldikleri çingene çadırında geceyi neden gözüne takılan bu çengiyle geçirmeyecekti ki .

Gerçek hikayesini kendine bile nadiren anlatan ama sayfalar dolusu özgeçmiş küpürlerine sahip olan genç adam gözüne kestirdiği çengi hakkında bunları düşünmüştü kahkahaların kol gezdiği kalabalıkla masadaki boş yere otururken.

Babasının kim olduğunu bilmiyordu. Aslında annesinin bile kim olduğunu bilmiyordu. Büyük bir ihtimalle ya evlatlıktı yada annesi gerçekten babasını fazla önemsemiyordu ki unutmuştu. Maddi sıkıntı çekmemişti hayatı boyunca, paranın yokluğunu değil varlığını bildiğinden hep sadık kalmıştı ona. Hayat planlarını dünyayı durdurmak olarak anlatıp aslında dünyayı satın alabilmek için uğraşmıştı hep. Çünkü dünyayı ancak bir kez durdurabilmişti ve ondada canını yakmışlardı, bu yüzden dünyanın durduralabilecek kadar ucuz istenilen yöne döndürülebilecek kadar pahalı olduğuna karar vermişti. İyi bir mesleği vardı, çok kazanıyordu. Bunların getirisi olarak hatrı sayılır bir sosyal çevrenin mensubuydu. Bu çevrenin toplantılarında herkesin onu izleyerek hakkında bir şeyler fısıldadığını bilecek kadar zeki geceleri uyuyamama sebebini bildiğini sanacak kadar aptaldı. Ve zekiliğinin getirilerinden biride bunun farkında olmasıydı. Bu yüzden nötr yaşamak zorundaydı. Belki de bir türlü yönetemediği ''güzellik ve kadın '' tutkusunun sebebi de buydu ve kimbilir bu gece basit bir çengi karşısında kendisini aciz hissettirende aynı durumdu.



...


Aslında iki garip hikayenin, garip bir zamanda karşılaşmış ve birbirlerini tanımış olması genelde 'parlak ışığa' sebep olurdu eğer bu bir masal olsaydı yada insan hikayelerin üstünden atlamayı bilseydi şayet.
İkisi de farklı ve kendilerince güçlüydüler ama insandırlar işte.
Ve bu gece ellerinden dans etmekten fazlası gelemezdi.
Ama biri dans ettikten sonra üzerine koku bulaşacağını bilecek kadar koku biriktirmiş ve nefessiz kalmış bir korkak, diğeri ise üzerinde tonlarca koku taşıdığını bilerek kokuyla insan ölçen bir çengiye rezil olmayacak kadar akıllı geçinen bir palavracıydı.
Sahneyi aydınlatan tek ışık olsa dahi bu gece tek sahnede ikisine birden yer yoktu ve en iyisi böylesiydi.
Bu yüzden herkes kendi sahnesinde sergiledi oyununu.

Çengi korktuğu şeyin bu kez başına gelmesine engel olmanın gururuyla dansını bitirip sahne arkasına geçerken,genç adam kafa karışıklığıyla devirdiği şişelerin yardımıyla eski günlerine dönebilmiş ve masadan kalkmaya hazırlanırken eski günlerden canını yakan kadının ismini hatırlamaya başlamıştı bile.

Ve bu anlamsız öyküde ikisi de birbirini sadece zaman zaman hatırlanacak bir melodi olarak kaydetti hafızalarına.
Sadece zaman zaman hatırlanıp dans edilemeyecek kadar yalnız bir melodi olarak.

Yorumlar