19 - Lolié: Akrep mi? Yılan mı?
Adam panikle yerden kalkan kızın yanına koştu. Beyaz elbiseli bu kadın sendeleyerek bir taşın üzerine oturmaya çalışıyordu. Tam otururken devrilecekti ki adam kızın düşmesine engel oldu. Bacağından yaralanmıştı. Tam göremediği derin diş izleri vardı haliyle önce etrafa bakındı tehlikeli bir yaratık olup olmadığını kontrol etmek için. Daha sonrasında etrafın güvenli olduğunu fark edince tek bacağı ellerinin arasında olan kadınla göz göze geldi. Kadının yüzü kan ter içindeydi, saçları terden ıslanmış, gözleri ise boşluğa bakar gibi bakıyordu. Garip olan ise boşluğa uzanan gözlerinin aynı zamanda tam da onun gözlerinin içine de bakmasıydı. Sanki uzun zamandır tanıyor gibiydi onu. Bir an şaşkınlıktan durakladı. Eğer kadının alnından kan yüzüne akmasa saatlerce bu kadının gözlerine bakabilirdi. Kanın yarattığı panikle alnındaki yarayı kontrol etti. Bacağına göre daha küçük bir yaraydı. O yüzden öncelikle bacağına yöneldi. Refleksle bacağındaki zehri emmek için yarasını dudaklarının arasına aldı. Kanı yere tükürürken "akrep mi yılan mı" diye bağırdı. Kadın acıyla gülümseyerek:
-Ne önemi var? diye cevapladı.
Adam şaşırmıştı. Zehirin etkisiyle dudakları hafiften morarmaya başlamasına rağmen sanki bu yabancı kadının durumdan zevk alır gibi bir hali vardı. Acı acı gülümserken başına gelenleri çok da önemsemiyor gibi görünüyordu. Sorusuna doğru cevap alamayacağını anlayınca soru sormayı bırakıp kadının bacağındaki zehri emmeye devam etti. Yaranın temizlendiğinden emin olduktan sonra bacağını yırttığı tişörtündeki parçayla bağladı. Daha sonrasında tişörtün geri kalanıyla alnındaki yarayı temizledi. Ne kadar da güzel kokuyordu. Üstelik hiç tanımadığı halde ona sorgusuz sualsiz güvenmiş bir kedi gibi sessizce onu bir yabancının tedavi etmesini izliyordu. Gözlerini bir dakika bile yüzünden ayırmadı. Adam panikledikçe Lolié gülümsüyordu. Kadının üzerindeki tüm yaraları sardığından emin olduktan sonra hafif esmer tenli adam kendi matarasındaki sudan ona içirmeye çalıştı. Biraz daha sakinleşmişti.
-Şimdi daha iyi misiniz? diye sordu.
Lolié'nin canının çok yandığı yüzündeki acı gülümsemeden belliydi. Üstelik yere yuvarlandığı için kolları da çizikler içerisindeydi. Beyaz elbisesinin üzerinde kan damlacıkları vardı. Fakat canı da hiç konuşmak istemiyordu. O yüzden elleriyle adamın panik halinde yüzüne düşmüş saçlarını düzeltti. Ve hafif şekilde saçlarını okşadı. Daha sonrasında saçlarını okşadığı elini kokladı. Ve yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi:
-Sen buralara yabancısın değil mi? diye sordu.
-Hayır aslında göl kenarındaki beyaz köşkte oturuyorum.
Lolié kahkaha attı: Yabancısın yani!
Yakışıklı olduğu kadar akıllı da olan yabancı kadının ne demek istediğini anlamıştı. Boş bulunup gülümsedi.
-Aslında sık sık ava çıkarız babamla. Ormana çok da yabancı değilim.
Lolié'nin yüzünü birden hüzün kapladı.
-Ormana ait olmak için yalnızca avcı değil av da olabilmen gerekli küçük bey diyerek onun boynundaki kolyeye dokundu. Adamın boynunda zeytin dallarına benzer altından ince bir zincir vardı. İlginç bir şekilde bu hoşuna gitmişti. Gözlerini kapayıp parmak uçlarını gezdirdiği kolyeye sessizce bir şeyler fısıldadı.
-Sen benim hayatımı kurtardın. Bu kolye benim sana armağanım olsun diyerek yerinden kalktı.
Adamın kafası karışmıştı.
-Şey, o kolye zaten benimdi diye mırıldandı.
Lolié gülümsedi.
-Hediyemi beğenirsen cennet koyuna yakın çingene kampına gel. Şimdi ayrılık vakti dedi ve hızlıca kalkarak ormandaki ağaçların arasına karıştı. Adamın kafası karışmıştı. Hiç beklemediği anda karşısına çıkan bu güzel kadından etkilenmişti ama bu yaşadıklarından sonra onun gerçek olup olmadığından bile emin değildi. Tam ormana doğru onun peşinden ilerleyecekken arkasından döne dolaşa onu arayan köşk çalışanları geldi.
-Beyefendi kayboldunuz sandık, herkes sizi arıyor.
Şaşıran genç adam "ellerimdeki kan izlerini görüyor musun" diye sordu yüzüne şaşkınca bakan hizmetliye.
-Evet efendim... şey... aynı zamanda dudaklarınızda da var. Yaralı mısınız yoksa, hemen doktor beyi arayalım diye devam etti.
Adam rahatlamıştı. Demekki bu yaşadıkları gerçekti. Sırada yapması gereken iki şey kalmıştı. Birisi hediyemi beğenirsen cümlesi ile bu güzel kadının ne demek istediğini anlamak, diğeri ise cennet koyundaki çingene kampını bulmak... Tabi bu afet-i devran onu kandırmak için böyle bir yalan uydurmadıysa...
Yorumlar
Yorum Gönder