Ana içeriğe atla

Yolun çiçek olsun güzel.

"Bugün korkunç bir olaya şahitlik etmekteyiz: tarih öncesi vahşilik ahlakının egemen olduğu muhteşem bir bilimsel uygarlık."

Karavanda masa başına geçerken radyo kanallarıyla oynuyordu falcı kadın. 

"Önemli olan kimin kim üzerine hangi etkide bulunduğu değil, karşılıklı anlam üretimiyle nasıl bir dünyanın kurulduğudur."

Kapatmayı denesene dedi gel şöyle. 

Tam o sırada "güzel ne güzel olmuşsun" çalan kanal denk geldi ve öylece bıraktı kadın radyoyu söz dinler gibi ve oturdu masaya:

-Her geldiğinde bana kızıp gidiyorsun niye geldin gene? 
-Biliyor musun ünlü bir düşünür "hakikat insanları çarpar" demiş o söylediğinde senin söylemenden daha kıymetli ne garip değil mi ? 
(Gülüşmeler)
-Birilerinin mekanik beyinlere de gerçekleri mekanik şekilde aktarması gerek bunu niye dert edelim kendimize? Bizim derdimiz hiçbir zaman biz olmadı, ben oldu. Herkes tamam da sen neden bunları dert eder oldun kendine?
-Bir kopukluk var uymayan, uyuşmayan. Herkes kendi yalnızlığında savruluyor, biz diyenler bile. Ama bu bir yerde öyle büyük acılara sebep oluyor ki ya sesimizi yükseltmemiz gerekiyorsa diye düşünmeden edemiyorum. 
Aynı anda tekrar ettiler: 
"Küçük hanım güzel kızlar bu kadar akıllı olmazlar." 
Gülüştüler sonra. 
Bu söz çingene kampının işletmecisinin her köşeye sıkıştığında dansçı ve şarkıcı kızlara kendini savunma biçimiydi. Çingene çadırıydılar ama sirk işlevleri de vardı tabi. Burası çingenelerin çalıştığı bir sirkti desek daha doğru belki. Ama çingene vurgusu her zaman için daha iyi hissettirdiğinden hep böyle derdi kampta çalışanlar. Ve çingene çadırlarının işletmecisi cebe para indirip hak yeme konusunda tam bir ustaydı. 
-Ay ne çektik şu adamdan dimi?
-Hiçbir hak çiçekli tepside sunulmaz. Haklarımız için elbet konuşacağız, savaşacağız. Ama haklarımıza olan arzumuz inancımız haline gelmemeli. İnsan her zaman putlar yaratmaya, tanrılar kovalamaya meyilli diye bizler de onlara benzersek birileri de tanrılaştırdığımız arzuların ticaretini yapar tabi. Önünü görmek zorunda değilsin ama önüne bakmak zorundasın ve bu durumdan daha da önemlisi önünün neresi olduğundan hiçbir zaman emin olmayacaksın. Dünya Adem ile Havva'nın aşkından çok Habil ile Kabil'in kavgasının ürünü unutma. Bizim savaşımız bunun devamı olmamalı eğer hakikati arıyorsak. Bizim savaşımız hakikatin ne olduğu ve onu bulana kadar geçerli kılınacak kuralların en faydalılardan ve en insani olanlarından seçilmesine katkı sağlamak. Çek bakalım bir kart.
-Hmm..
-Asılmış adam çıktı ne demek ki o?
-Şaşırmadım. Dinginliğini görüyorum. İçindeki tüm karmaşa ya rafa kalkmış ya kaybolmuş. Umarım ikincisidir. Bu kart durağanlığı, huzuru da anlatır yalnız eğer rafa kalkan karmaşaysa bu kötü. Ama rafa kalkandan ziyade dağılan karmaşaysa o zaman artık hayatının yeni bir dönemindesin demek. Dönüşüyorsun. Normalde fal bakmaya gelen herkesin vücudunu okur yorumlarım ya da gözlerini. Hatırlıyor musun evli olduğunu kartlarda gördüğüm sana yalan söyleyen bir aşığın vardı, sayemde yırtmıştın. O demiş ya sana her şey tamam da gözlerinde kayboluyor insan, niye? Benim içinde böyle bu küçük hanım. Sen geldiğinde kartlar dışında bir şey söylemem neredeyse imkansız hale geliyor. Neden biliyor musun? Karşındaki insanın istediği hale gelip kendini öyle bir gizliyorsun ki. Çünkü amacın kendini anlatmaktan ziyade ötekini anlamak. Senin gibi olup bunu kötüye kullanan o kadar çok insan tanıdım ki senin bu halini ben bile oldukça garip buluyorum(yan masada şişe içinde düşürdüğü çocuğunu sakladığı kavanozu işaret ederek). Ve sende kestirilemeyen şey senin de içeride sakladığın şeyi sabit tutmama, tutarlı yapmama arzun. O nedenle ona asla sınır çizmiyorsun, anlam yüklemiyorsun haliyle kendinin de anlamadığı ve sürekli değiştirdiği şeyi başkalarının anlamasını imkansız kılıyorsun. Ama sana yakından bakmak isteyen insanlar için bu o kadar korkutucu hale geliyor ki senin asla bir yere, bir şeye, birine tamamiyle ait olamayacağını hatta kendine bile ait olmadığını düşünüp seni hiçbir yere koyamıyorlar. İnsanlar tahmin edemedikleri, anlamlandıramadıkları, bir kalıba sokamadıkları her şeyi yabancılaştırıp günah keçisi ilan ederler. Sendeki sıkıntı ise sen günah keçisi olmayı kabul ettiğin halde onlara onların dahi sevebileceği bir günah keçisi sunuyorsun. Bu tam anlamıyla bir düzen başkaldırısı, içlerinde bunu seziyorlar ve dünyaya bu kadar aykırı halinden dolayı seni sevebildikleri için kendilerinden bile korkuyorlar. Sen insanlara her şeyin onların düşündüğü gibi olmayabileceğinin apaçık, dipdiri kanıtı olarak kendini sunuyorsun hem de farkında olmadan. Seni eşsiz kılan bu ve insanları senden deli gibi korksalar dahi sana hayran bırakan sürekli seni merak edilen kılan şey de bu. Onların, senin bir yerde kendilerine dayatılan hallerine dönüşeceğini bildiklerinden pusuda bekliyorlar ama sen onlara benzemeye yanaşmak yerine yıllar geçtikçe kendine bambaşka iç dünyalar yaratıyorsun. Haliyle sürdürülebilir, sevilebilen, kurban edilemeyen ama öldürülemeyen günah keçisi halin onları kimi zaman mutsuz bile ediyor. Senin yerinde olmak istiyorlar bu yüzden çıktığın her yol zorlu. Çünkü en çok senin hakettiğini düşünen insanlar sana benzeyecek cesaretleri olmadığını bildiklerinden seni hayat akışlarından silmek ve kendi pişmanlıklarını gizlemek isityorlar. Bildiklerini sandıkları, dışında da bir mümkünlükler dünyası olması hepsinin özünü derinden sarsıyor. Sen büsbütün herkese, her şeye meydan okuyorsun. 

-Ufff ne biçim fal bu, banane insanlardan zaten içim dışım onlar dolu napiim bu söylediklerini ki ben? Başka bişi yok mu sen onu söyle ?

-Tabiki bunlar senin umrunda değil farkındayım hata bende sanki merakından geliyormuşsun gibi davranıyorum her seferinde. Korkma. Hepsi geçmiş. O karabasan artık seni rahatsız edemez, bir şekilde kırmışsın enerjisini. Şarkı söylemeye ve dans etmeye ara verme de toplama cinleri etrafına. Biliyorsun “"Düşmemen için dans etmen gerek." Aşk konusuna da hiç girmiyorum aradığını en iyi sen bilirsin ben kafanı karıştırmayayım. Aradığın şey için gözlerini açtığında görebilirsin aradığını. Senin gözlerin bulmak için değil aramak için açılıyorsa bana ve kartlarıma söylenme. 

-Hmm... Bir şey söyleyeceğim konuyla alakası yok ama aklıma geldi.
-Hıh! Söyle bakalım huysuz cadı!

-Bir düşünür demiş ki : *"Özgürlük tutkuların doyumundan geçer… Aklın egemenliğine başkaldırmak gereklidir.”
-Kız bu nerden çıktı şimdi durup dururken senin kafa gitti senin gene ehtimal ha! Öyle deniyodu dimi sizin orda!
-Sen kaptın bu işi söyleyim bak. Yakında bizim memleketli olup çıkarcaksın. Şarapçı Kiko kapıda pencereden bakıyor, ben lafımı söyledim, gerisini sen anla hadi gittim ben. Fal için sağol gelicem yine.
Uzaklaşırken arkasından bakan falcı kadın Şarapçı Kikoya bir yandan söylenip bir yandan karavana alırken dans ederek çadılara koşan Martha'nın arkasından uzun uzun baktı. Kapıdaki lavantalı tılsımlı suyuna elini daldırıp arkasından okuduğu tılsım sözleriyle yola savurdu. 
-Yolun hep çiçek olsun güzel. 




*Ayn Rand 
*Çiler Dursun
*Adorno

Yorumlar